Ilçemizde çesitli el sanatlarinin fevkalade bir sekilde yapildigini biliriz. Sofçuluk, kese kusak imalâti, telâcilik, mutaflik, saraçlik, çarikçilik, daha sonralari kunduracilik, semercilik, nalbantlik, tabaklik, biçaklik...vb. pek çok sanat gelismis bir durumdadir. Bunda Tosya'nin yerlesim yerinin önemi büyüktür. Yalniz incelemelerim esnasinda dikkati çeken bir husustur; bütün bu sanat dallarinda kullanilan hammaddelerin civar kazalardan ve köylerden temin edilmesidir. Bu durum bize gösteriyor ki ilçemiz iyi bir pazar yeridir. Ümit edilir ki bu canliligini her zaman korur ekonomik canliligini devam ettirir.
ÇARIKÇILIK : Çarik mismil havyan derisinden yapilan ilkel bir ayakkabidir, ilçemizde ilk defa bu meslegi kimin baslattigi bilinmiyor. Bu sanat varligini 1946 yilina kadar devam ettirmistir. Çok kiymetli bir meslek oldugu, mevcut çarikçilarin halkin ihtiyacini karsilamakta zorluk çektikleri söyleniyor. Herkesin çariga sahip olamadiklari, aile fertleri tarafindan birkaç çarigin müsterek olarak kullanildigi belirtiliyor. Çarik sahibi olanlar ise bu giyecegi zevkli bir sekilde giydikleri, üzerini dolak adini verdikleri bir sargi ile sardiklari ve o sekilde giyildigi söylenir.
Bu meslegin en önemli problemi deri bulmakta güçlük çekilmesidir. Hatta derisinin hatirina pek çok hayvanin satin alindigi bilinir.
Deri önce gerdirilir. Içerisi temizlenir. Tuzlanir ve saplanir. Bir iki hafta bu sekilde bekletildikten sonra havanin müsait oldugu bir zamanda yere çivilerle gergin bir vaziyette çakilir. Bir müddet bekledikten sonra degisik ölçülerde kesilerek satisa sunulur.
Halk dikimini kendisi yapar. Herkes çarik dikimini bilir. Hatta motiflerle süsleyerek sanatlarinin incelikliklerini gösterirler.
Bir hayvan derisinden tahmini iyi yerinden 20 çift, ince taraflarindan da 3-4 çift çarik çikmaktadir.
Halkin % 95'inin çarik giydigi, ancak % 5'inin ayakkabi sahibi olabildigi düsünülürse kisa bir zamanda nereden nereye gelindigi anlasilmis olur.
TABAKLIK : Domuz hariç diger hayvanlarin derilerinin mamul madde haline getirilmesi sanatidir. Ahi Evren'den günümüze kadar uzanmaktadir. Meslegin asil anlami " DEBAG" dir. Sonradan halk arasinda Tabakliga dönüsmüstür.
Ilçemizde ilk tabakhane pirinç pazarinin oldugu yerde kurulmustur. Yukari pinarla birlikte yapilmis, pinarin suyunun bir kismi tabakhaneye tahsis edilmistir. Pirinç pazari yapildiktan sonra simdiki yerine tasinmistir.
Hammaddesi olan deri ilçeden ve civar ilçelerin halkindan temin edilir. Mamul maddeler ise semerciler ve saraçlar tarafindan tüketilir. Yan maddeler olarak kireç, zirnik, mese palamudu, oropon, kezzap... vb. kullanilir.
Ham deri çürümeyi önlemek için önce tuzlanir. Bir araya toplanarak parti haline getirilir, içleri açilarak havuzda islanir. Havuzda iki gün bekletilir. Sudan çikarilip içinde kalan parça etler temizlenir. Tekrar suya atilir. Yumusayan deri asilir.
Kuruduktan sonra derinin iç kismi kireç-zirnik karisimi ile ilaçlanir. 6 saat bekletildikten sonra yüzündeki killar yolunur. Deriler kireçli havuzlara tekrar atilir. 15-20 gün bekletilir. Mevsim kis ise bekleme bir ayi bulur. Deri havuzdan çikarilir. Kalan ince tüyler tekrar temizlenir. Taze sulu kirece basilir. 8-10 gün bekletildikten sonra tekrar durulama havuzuna atilir. 12 saat sonra sudan çikarilan derinin iç etleri tekrar temizlenir.Kireci çikarilmak için tekrar suya atilir. Demirle derinin her iki tarafi da kazinir. Temizlenen deri kirecinden tamamen arinmasi için " oropon "a verilir. (Ilik su ile karisimdan olusur.) Tekneden çikan deri tekrar yüzünden demirlenir. Sonra salamurasi yapilmak üzere dinlenmeye birakilir. Salamura olarak tekne içerisinde tuzlu suya batirilir. Asit ilave edilir. Asit tuzu arindirir, derinin özünü kabartir. Bir gece dinlenir.Derinin pismesi için un halinde palamut tozu suda kaynatilip ilave edilir, iki gün karistirilir. Oldugu halde dinlenmeye birakilir. Deri tekneden çikarilarak suyu süzdürülür. Tekrar iç etleri temizlenir. Tekneye yatirilip palamut suyu ile terbiye edilir. Birkaç gün sonra tekneden (sile) çikarilarak durulanir. Katlanir. Bir gün sonra boyanir. Boyasi yikanir. Bir gece bekletildikten sonra yüzü balik yagi ile yaglanir. Kurutmak üzere sergiye asilir. Perdahlanir. Artik derimiz mamul hale gelmistir.Bütün bunlardan anlasiliyor ki tabaklik zor bir meslektir. Bir parti malin tabaklanabilmesi için epey bir zamana ve emege ihtiyaç vardir. Bu yüzden bu meslek cazibesini kaybederek pek bir gelisme gösterememistir.
SARAÇLIK : Hammaddesi mamul deriye dayanan bir sanattir. Ilçede bu meslegi kimin baslattigi pek bilinmiyor. Cüzdan, biçki kilifi, silah kilifi, hayvanlarin kosum takimlari saraçlar tarafindan yapilmaktadir.
Bu meslek günümüzde pek ragbet görmemektedir. Hayvan kosum takimlari Iskilip ilçesinden temin edilmektedir. Mevcut saraçlarimiz tamir isleriyle ugrasirlar. Kullandiklari araçlar: Sivri bizler, çengel tig, tilbitir (Delik açma aleti), Teber (kesme aleti), makas, çekiç, kerpeten, musta, zimba... vb. Ilçemizde saraçlik meslegini yapanlar: Niyazi’nin Osman Usta, Kurdoglu Nuri'nin oglu Abdu (Eyer yapar) Hucunun Hasan Usta, Saraç Ali Usta, Saraç Ali'nin Mehmet Usta, Cingözün Deli Ahmet, Ibrahim Sayik...
SEMERCILIK : Insanlarin binek hayvanlarini kullanmaya basladiklari andan itibaren ortaya çikmis bir meslektir. Ilçemizde ne zaman ve nasil basladigi bilinmiyor. Hammaddesi kamis, sahtiyen, kas, yan tahtalar, demir göcek, titiz, keçe... Kullanilan aletler: Çuvaldiz, hasa (Bir ucu topuzlu diger ucu çatal demir).
Önceleri ilçemizde ve Iskilip ilçesinde döseme keçe yapilmakta idi. Simdi yapilmiyor. Balikesir'den satin aliniyor. Kas ve yan tahtalar Kastamonu'nun Kemerler köyünde yapilmaktadir.
Iki çesit semer yapilir. Birincisi yük tasimak için yapilan disi tahtali semer. Ikincisi " palan " adi verilen boyu digerine nazaran kisa olan, tahta kisimlarin üzeri hali parçasi ile kapatilmis, binek amaçli yapilmis semerlerdir.
Ilçemizde yetismis semerci ustalarini tanitmaya çalisalim:
Ahmado topal Zalih ve oglu Halil, Semerci Mahmut, Bayramoglu Hüseyin Tingiroglu Sadik, Sari Hüseyin (Ese), Ahmet Soysal, Ahmet Yanik, Sarsuk Hasan Çavus, Arif Hoca, Kara Mehmet, Bayramoglu Ahmet Usta, Hakki Özgeçen, Cemal Ayranci, Recep Tümer, AJi Palabiyik, Ali Birtlak, Ahmet Natur...
Ilçemizde semercilik canli bir sekilde yapilmasina ragmen, tüketimi civar ilçeler ve köyler tarafindan yapilir. Ihtiyaci olan hayvan sahipleri ilçeye gelerek satin alirlar.
NALBANTLIK : Binek hayvanlarina bagli olarak ortaya çikmis bir sanattir. Demircilikle birlikte gelistigi, Orta Asya'dan beri bilindigi tahmin ediliyor. Kullanilan malzemeler: Nal, mih, çekiç, kerpeten, satraç (tirnak kesme aleti) dörpü, egri, (kirilan mihi çikarmaya yarar), nal makasi, zimba, yavasi (Hisan) hayvanlarin burnunu sikan alet).
Mih Kastamonu'da iki köy tarafindan imal edilir. Mihin özelligi dövme olmasidir. Çam kabugu ile isitilan demir çubuk özel örs üzerinde mevcut olan kalip içerisinde dövülerek imal edilir. Bu köylerimiz mih yapimini adeta bir sir gibi saklarlar. Baska hiçbir yerde mih yapilmaz. Söylendigine göre bu köylerde sirrimiz disari çikmasin diye disariya kiz bile vermezlermis!
Nalbantlarimiz kapama nal tabir edilen bütün nal kullanirlar. Nallari demir plakalardan kendileri keserek etrafini dövüp, mih deliklerini kendileri ellerinde açarlar. Nalça nal pek kullanilmaz.
Veterinerlik hizmetleri ilçemizde gelmeden önce hayvan sagligi konusu ile de nalbantlar ilgilenmekte idi. Binek hayvanlarinda görülen artik dis kirilir, üst damakta dis arkasinda kan toplanan hayvanin kani disari atilir, atin perçeminin üstünde toplanan halk arasinda " çon " diye bilinen iltihabi cerrahi bir sekilde disari çikararak yerine tuz basmak ve tirnak çibani gibi hastaliklarin tedavisini yapabilirlerdi.
Ilçemizin nalbant ustalari:
Ali Efe (Karagülle), Nalbantoglunun babasi Çataloglu Hasan Çavus, Urgancioglu, Hucunun Nuri Çavus, Çakir Ismail, Hasan-Hilmi Ayik (Ekizler)
BIÇAKÇILIK : Biçakçilik sanatinin ilçeye nereden geldigi ve nasil basladigi bilinemiyor. Yalniz çok eskilerden beri bu sanatin icra edildigi, biçakçilikla ilgilenen esnafin ekmek biçagi, kinli biçak, makas ve özellikle biçki adi verilen bag biçagi yaptiklari bilinir. Özellikle biçkinin Tosya’miz açisindan önemi büyüktür. Genellikle bag, bahçe isleriyle ilgilenen halkimizin en önemli el aleti biçkidir. Biçki ile bilek kalinligindaki bir dali kesmek mümkündür. Budama islerinde en çok biçki kullanilir.
Geriye dönüp baktigimizda biçakçiligi etkin hale getiren kisiler olarak Fettah ve Abdulkadir Aliskan'in babalari olan tüfekçi yüzbasisi olarak bilinen Seh Saban oglu Mehmet Necip Efendi, Vidinli Ibrahim Usta ve Ali Bayraktir.
Vidinli Ibrahim Usta önce Tasköprü’ye göç etmis, Tosya'da biçakçiligin etkin oldugunu ögrenerek Tüfekçi Yüzbasisi Mehmet Efendi ile irtibata geçmis ve onun daveti üzerine Tosya’ya gelerek yerlesti. Fevkalade sanatkar oldugu söylenir. Biçki yapimina estetigi o getirmistir. Biçkiya estetik gelmesiyle tarim araci olarak bilinen bu araç, artik yanda kin içerisinde tasinmaya baslanmistir. Vidinli’nin çok ehl-i kabir oldugu söylenir. Bir biçki yaptigi, onu sattiktan sonra parasi bitinceye kadar bir ikincisini yapmadigi söylenir. Bekar oldugu, üzerinde hiç sorumluluk tasimadigi bilinir.
Tosya'da biçakçiligi simge haline getiren Ali Bayraktir. Ali Bayragin çok sanatkar oldugu, süslemeli çakilar ve biçkilar yaptigi, bölgede büyük bir ün yaptigi bilinir. Halihazirda biçakçilik yapan esnafin ustasidir. Kemik islemede üstüne usta bulunmadigi söylenir. Hatta halk arasinda çok siritkan olan kisilere " Çok siritma... Ali Bayrak görmesin dislerini biçak sapi yapar..." seklinde söylendigi düsünülürse Ali Bayrak'in bu meslekteki etkinligi anlasilmis olur.
BIÇKININ YAPILISI : Sap kismi manda boynuzudur. Isitilip düzlendikten sonra keserle yontulur. Bileyi tasinda keser izleri kaybedilir. Eyelenir. Bilezik yeri testere ile kesilir ve eye ile düzeltilerek açilir. Paslanmaz çelikten yapilan bilezik düzenli bir sekilde yerlestirilir. Ortalanarak delinir. Tasta bilezigin ve kemigin üst kisminin fazlaliklari alinir ve eye ile düzeltilir.
Biçki ve çaki yüzlerinin yatagi testere ile elde açilir. Paslanmaz çelikten biçki ve çaki yüzleri kesilir. (Dövme çelik de olabilir.) Yüzler örste dövülür. Tasta sapa göre düzeltilir. Yani çalimi yapilir. Yüz kisminin delikleri delinir ve ayarlanir. Yüzlerin çekiç izleri tasa tutularak kaybedilir. Her usta yüzlerin üstüne tirnak ve kendi amblemini vurur. Yüzler ocakta isitilarak yaga atilir. (Suyu verilir.) Egrileri düzeltilir. Yüzler tasa, keçeye, yagli keçeye ve firçaya tutularak parlatilir. Saplarina pimle sabitlenir. Saplarin kalin ve ince eyesi çalinir. Kazo denilen keskin bir aletle sap kazinir. Sifir numara zimpara ile zimparalanir. Saplarin islemesi yapilarak firçada parlatilir. Son olarak yüzler tekrar tastan ve keçeden geçirildikten sonra disleri açilir, bileyi tasinda kilavuzlari alinarak kullanmaya hazir hale getirilir. 2 cm den 20 cm ye kadar büyüklükte biçki yapilabilir.
KESECILIK : Hamamlarda vücudun kirini çikarmak için cilde sürülerek kullanilan, yünün sertlestirilmesiyle yada kildan yapilmis torbaciklarin adidir kese. Tosya kesesinin ünü yurdumuzun her yanina yayilmistir.
Tarihi :Osmanlilar döneminde Tosya zaman, zaman önem kazandi. Yavuz’un tahta çikisinda büyük rol oynadi. Sehzade Korkut'un öldürülmesiyle II. Beyazit'in yerine hükümdar olmak isteyen sehzadelerin kavgasi bitmis degildi. Yavuz'un agabeylerinden Sehzade Ahmet, her sinif halktan çok taraftari bulunan bir kimse idi. Çünkü babasi II. Beyazit'in bile tahta lâyik gördügü bu sehzadeye taraftarlarindan birçok mektuplarda Vezir-i Azam Mustafa Pasa'nin öldürülmesi tenkit edildikten baska, savas olursa askerlerin Yavuz'dan sogudugu, dolayisiyla kendi tarafina geçecegi söyleniyordu. Sehzade Ahmet'in bu mektuplara cevabinda ise ulufelerin artirilacagindan, terfilere kadar sayisiz vaadler yer aliyordu. Durumunun saglamlastigini zanneden Sehzade Ahmet, oglu Osman'i Amasya'da vekil birakarak 29 Ocak 1512’de Yavuz'la savasmak üzere yola çikti. Önce Karaman'a yürüyecegi duyuldu ise de sonradan, Tosya'da bulunan Biyikli Mehmet Aga'ya karsi yenildigi haberi geldi. Yaninda 1500 kisilik bir kuvvet vardi, bu kuvvetle Biyikli Mehmet Aga'nin Ahmet Çavus idaresindeki kuvvetlerini Hüseyinabad'da yenerek Osmancik'a gelmis, fakat kaleyi alamamis, Tosya'ya yürümüstür. Ancak yaninda yeteri kadar kuvvet olmadigi düsünerek Ankara'ya dogru çekilen Biyikli Mehmet aga, Padisahtan yardim istedi. Sehzade Ahmet, hizla Ankara'yi ele geçirdi. Seyitgazi-Eskisehir hattindan Inönü’ne geldi. Yavuz'da Biyikli Mehmet Aga ile Anadolu Beylerbeyi Mustafa Pasa'yi Sehzade Ahmet üzerine gönderdi. Oglu. Süleyman'i Istanbul’da bekletmesi için haber yolladi. Sonunda Sehzade Ahmet savasi kaybetti. Amasya'da bulunan oglu Osman, Iskilip çeribasisi Mehmet Aga tarafindan öldürüldü. Yavuz'da Bursa'dan Edirne'ye gitti. Tosya'da Yavuz'un dogu seferine giderken buradan geçtigi hakkindaki söylentinin kaynagi budur.
Yavuz'un kumandanini Tosyali’lar coskuyla karsilamis sofçu esnafi, Harsat Mahallesinden Tosya merkeze kadar olan yolu sof kumaslariyla dösemislerdir. Esnafin bu karsilayisindan memnun olan Yavuz Selim Han, bir ferman ile sofçu esnafinin kasabaya nakledilmesine izin vermis ve bazi haklar tanimistir. " Sizin sanatiniz kiyamete kadar bakidir. Okkayla alip, taneyle satin" gibi. Halen devam eden kusakçilik ve kesecilik sanatiyla ugrasan esnaf Tosya'da pazarin kuruldugu pazartesi günü ögle namazindan sonra dernege gidip dua ederler, alis veris bu duadan sonra baslar. Bu tarihi açiklamalardan anlasilacagi üzere kesecilik Tosya'da 1500’lü yillardan öncede devam eden bir sanattir. Kesin tarihi belli degildir, imalinden beri Türk hamamlarinda kullanilmaktadir.
Bulunusu :" Sof dokuyan ustalardan biri, bir parça sofla terini silmek isteyince kir çikardigini görmüs. Bunun temizlik için kullanimi nasil olur diye arastirmislar. Ardindan boyali olusunun mahzurlarini düsünmüsler. Düz tiftikten dokumakla bu engeli asmislar. Fikrini diger ustalar açinca onlarda yeni bir tezgah icat etmisler, tiftikten kese dokumuslar, içine elin girecegi küçük torbalar halinde kesmisler. Kese böylece meydana çikmis."
Tosya'da 100 yil önce 400-500 civarinda olan tezgah adedi bugün 25 adettir. Bu iste ünlü ustalardan bazilari sunlardir: Maçalioglu Ali Usta, Kürt Mustafa Usta, Bazlamatçioglu Hasim Usta, Tütüncüoglu Mustafa Usta.
Kesenin Yapilisi : Çankiri'nin Dereli Köyü'nden okka ile çileler halinde tiftik alinir. Kiloya çevrilir. Alinan ip kelebege geçirilerek 2 kat olarak sarilir, ikiser çile halinde çöme yapilir ve kazanda iki saat pisirilir. Dokunduktan sonra kullanim esnasinda burusmamasi için gerili iplere asilarak kurutulur. Çileler, hazirlanan bulamacin içine batirilir. Çikrikla masuraya sarilir. Sonra dönme dolapta çözülerek tekere sarilarak tezgaha takilir ve dokumaya baslanir. Tekere sarilan 360 tel iplik üst mamerden alt mamere, agizlik mamerine sonra iki tel halinde küçüye geçirilir. Dörder telden taraga geçirilir. Alttan geçen iplikler, ayakçiga üstten geçen ipliklerle baglanir. Bu sekilde dokumaga mekikle geçilir. Dörder telden taraga geçilir. Alttan geçen iplikler, ayakçiga üstten geçen ipliklerle baglanir. Bu sekilde dokumaga mekikle geçilir. Dokunan kese selmine sarilir. Selminden çikarilan keseler, kese eninde bir mamere sarilarak kazanda 30 dakika kaynatilir. Soguyuncaya kadar kazanda bekletilir. Mamerden tekrar çikartilarak sönmüs kireç içerisine konup 3 gün bekletilir. Bu ameliye sertlesmesini saglar. Kireçten çikartildiktan sonra taslarin üzerinde tokmakla dogülerek temizleninceye kadar yikanir. Dikdörtgen seklinde tahtaya sarilarak, tahta çivilerle gerdirilir ve kuruyuncaya kadar beklenir. Kuruyan kese arsinlanarak kesilir. Bir arsindan iki kese çikar.